Bu hafta beni iki kadının sözleri kendimden geçirdi. İki kadın, birbirinden uzak ülkelerde yaşamış, birbirlerini hiç tanımamış, ama siyasete istemeden de olsa bulaşmış iki kadın... İsimlerini aynı sayfada görmenin neredeyse imkansız olduğu iki kadın.
Kimi kadınlar vardır bir yasak aşkın arkasından yıllarını harcar. belki bir gün bana gelir, herkesin bildiği kadını hayatından çıkarır ve yıllardır gizlediği beni korkmadan taşır. elimden tutar ve hep sevdiğim kadın aslında budur der. ona kadın, anne, sevgili, dost olur. Türkçenin çok ilginç bir yanı var. Karısını aldatan bir erkeğin ikinci kadınına "dost" deniyor. "Bir dostu varmış.." Buna neden dost denir acaba? Acaba gerçekten erkekler, "o" kadında kaybettiği benliğini, kişiliğini, huzurunu, yani dostluğu mu bulur?
Az önce Can Dündar'ın muhteşem belgellerinden birini "Tatarım"ı izledim. Adnan Menderes'i öldüğü güne kadar büyük bir aşkla seven, bu sevgisine sonuna kadar sahip çıkan opera sanatçısı Ayhan Aydan'ın hikayesini... Evliliğinde bulamadığı huzuru, Ankara'da tanıştığı Ayhan'da bulan, siyasetin iki yüzlü dünyasından kaçıp Ayhan'ın koynuna sığınan Menderes'in hikayesini... Orada şöyle bir cümle ediyordu aşkın tanıklarından biri: Ayhan Aydan'da huzur, dostluk bulmuştu Menderes...
Mahkemelere taşındı aşkları, "Evli olduğunu bilmeme karşın onu büyük bir aşkla sevdim" dedi genç kadın.
Geçtiğimiz hafta yalnız vefat etti Aydan. Geride doğmadan ölen 3 çocuk, doğduktan sonra ölen bir oğul, idam sehpasında bıraktığı bir aşkla. İzlerken gözyaşlarımı tutamadım. Yıllarca süren, sonu aldatılmayla biten bir aşka bir kadın nasıl böyle onurlu sahip çıkabilir diye...
Beni etkileyen diğer ikinci kadınsa Hillary Clinton'dı. Bir gün önce bu bloga sadece Hillary'yi yazacaktım aslında. İkisi ne alaka diyeceksiniz ama ben bağlayıverdim. Biri aldatılan diğeri ise "öteki" kadın... Hillary de güçlüydü, güzeldi, zekiydi. Ama o da milyonlarca insanın gözünün içine baka baka aldatıldı. Geçtiğimiz hafta Asya turundaydı, Hillary. Artık dışişleri bakanıydı ve ülkesinin dünyadaki imajını değiştirmek için ülkeleri gezdi. Ama neticesinde o dünyanın en çok tanınan 10 kadınından biriydi. Güney Korede bir üniversiteyi ziyaret ettiğinde ne siyaseti ne karizması ne de bakanlığı soruldu. "Bill Clinton'u sevdiğinizi nasıl anladınız?", "Sizce aşk nedir?"... Ne ilginç değil mi, bu kadar başarılı ol ve sadece aşkını merak etsinler. Öğrencilere, yıllar önce vefat eden bir arkadaşının hayatını özetlediği sözlerle yanıt verdi:
"I've loved and been loved. And the rest is background music..."
Yani, sevdim ve sevildim. Geri kalansa sadece fonda müziktir...
İki kadın da işte hayatını böyle özetledi... Eş, dost, sevgili ne olursan ol. ikisi de mesleklerinden çok hayatlarındaki erkeklerle anıldı. Biri hala hayatta, ama bence öldükten sonra en çok Aydan gibi aşkı için nelere katlandığı hatırlanacak. Belki biraz haksızlık ama ne yazık ki hayat bu... Fonda müzikler gelir geçer, aslolan aşktır...
Kimi kadınlar vardır bir yasak aşkın arkasından yıllarını harcar. belki bir gün bana gelir, herkesin bildiği kadını hayatından çıkarır ve yıllardır gizlediği beni korkmadan taşır. elimden tutar ve hep sevdiğim kadın aslında budur der. ona kadın, anne, sevgili, dost olur. Türkçenin çok ilginç bir yanı var. Karısını aldatan bir erkeğin ikinci kadınına "dost" deniyor. "Bir dostu varmış.." Buna neden dost denir acaba? Acaba gerçekten erkekler, "o" kadında kaybettiği benliğini, kişiliğini, huzurunu, yani dostluğu mu bulur?
Az önce Can Dündar'ın muhteşem belgellerinden birini "Tatarım"ı izledim. Adnan Menderes'i öldüğü güne kadar büyük bir aşkla seven, bu sevgisine sonuna kadar sahip çıkan opera sanatçısı Ayhan Aydan'ın hikayesini... Evliliğinde bulamadığı huzuru, Ankara'da tanıştığı Ayhan'da bulan, siyasetin iki yüzlü dünyasından kaçıp Ayhan'ın koynuna sığınan Menderes'in hikayesini... Orada şöyle bir cümle ediyordu aşkın tanıklarından biri: Ayhan Aydan'da huzur, dostluk bulmuştu Menderes...
Mahkemelere taşındı aşkları, "Evli olduğunu bilmeme karşın onu büyük bir aşkla sevdim" dedi genç kadın.
Geçtiğimiz hafta yalnız vefat etti Aydan. Geride doğmadan ölen 3 çocuk, doğduktan sonra ölen bir oğul, idam sehpasında bıraktığı bir aşkla. İzlerken gözyaşlarımı tutamadım. Yıllarca süren, sonu aldatılmayla biten bir aşka bir kadın nasıl böyle onurlu sahip çıkabilir diye...
Beni etkileyen diğer ikinci kadınsa Hillary Clinton'dı. Bir gün önce bu bloga sadece Hillary'yi yazacaktım aslında. İkisi ne alaka diyeceksiniz ama ben bağlayıverdim. Biri aldatılan diğeri ise "öteki" kadın... Hillary de güçlüydü, güzeldi, zekiydi. Ama o da milyonlarca insanın gözünün içine baka baka aldatıldı. Geçtiğimiz hafta Asya turundaydı, Hillary. Artık dışişleri bakanıydı ve ülkesinin dünyadaki imajını değiştirmek için ülkeleri gezdi. Ama neticesinde o dünyanın en çok tanınan 10 kadınından biriydi. Güney Korede bir üniversiteyi ziyaret ettiğinde ne siyaseti ne karizması ne de bakanlığı soruldu. "Bill Clinton'u sevdiğinizi nasıl anladınız?", "Sizce aşk nedir?"... Ne ilginç değil mi, bu kadar başarılı ol ve sadece aşkını merak etsinler. Öğrencilere, yıllar önce vefat eden bir arkadaşının hayatını özetlediği sözlerle yanıt verdi:
"I've loved and been loved. And the rest is background music..."
Yani, sevdim ve sevildim. Geri kalansa sadece fonda müziktir...
İki kadın da işte hayatını böyle özetledi... Eş, dost, sevgili ne olursan ol. ikisi de mesleklerinden çok hayatlarındaki erkeklerle anıldı. Biri hala hayatta, ama bence öldükten sonra en çok Aydan gibi aşkı için nelere katlandığı hatırlanacak. Belki biraz haksızlık ama ne yazık ki hayat bu... Fonda müzikler gelir geçer, aslolan aşktır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder