uzun zamandır buraya bir yazı yazmak istiyorum... geçen cumartesinden beri. eurovizyon yarışmasını izlememi engelleyen kişiye ilişkin bir şeyler karalamak artık boynumun borcuydu. saatlerce ekrana kilitlenip bir insanın tüm çaresizliğine, geleceğinin belirsizliğine, hayatının tehlikede olmasına karşın dimdik duruşuna hayran kalmıştım. belki o zaman yazmalıydım, o anda, eurovizyona o kadar kelime bahşedeceğime onların hakları için birkaç kelam etmeliydim. umarım geç kalmış olsam da bu yazıyı bekleyen "canlarım" beni affedecektir...
eşcinsel hakemden söz ediyorum... Halil İbrahim Dinçdağ'dan... Trabzon gibi muhafazakar bir topraktan çıkarak ekranlarda "ben eşcinselim" diye haykıran Halil İbrahim Dinçdağ'dan. kanallar arasında gezinirken onun önce buzlu yüzüne, ardından da kendi rızasıyla buzun kaldırılmasından sonraki haline rastladım. öyle duruyordu. milyonlarca kişinin kendisini izlediğinin farkındaydı, ama artık bıkmıştı. insanın 32 yıl boyunca içinde bir giz gibi tuttuğu aslında en büyük insan hakkını bir anda haykırmak ister gibiydi... yine de duruyordu öyle dimdik. hınç, öfke, intikam yoktu yüzünde. sadece birilerinin ARTIK kendisini anlamasını istiyordu.
eşcinseldi. gizlemişti ailesinden, arkadaşlarından çevresinden... ta ki askere gidip "askerlik yapamaz" raporu alana kadar. ardından belge hakem kurulunun eline geçti, neden askere alınmadığını öğrendi birileri ve işine son verildi. neden ki? yani kadın takımını çalıştıran erkek antrenörler de görevden alınmalı bu durumda. herkes birbirine sadece "et" olarak mı bakıyor bu dünyada?
yıllardır en yakın dostlarımdan bazıları eşcinsel. onların dünyasına girmek benim için öyle büyük bir kazanç ki... onlar benim ailem gibi (hatta gibisi fazla). şebnem ferah der ya; "iyi dostlar biriktirdim hepsi ailem oldu" diye... biz de öyleyiz...
hiç kimsede bulamadığım dostluğu, yakınlığı, içtenliği, doğallığı, gerçekliği, sahteden uzaklığı onlarda buldum. maço erkek dünyasında direnmeye çalışıyor onlar. hepsi kimliğini saklıyor. başka bir kimlik takınıyorlar. yalanlar üstüne yalanlar... siz hiç en güzel duygularınızı söylemek isterken bir ömrü yalan üzerine kurdunuz mu? evet onlar da seviyor, herkes gibi... deliler gibi aşık oluyorlar, yıllarca süren ilişkiler yaşıyorlar. ama hepsini gizliyorlar. neden? gerçekten neden?
bir yalana bulanmış hayatın getirdiği ağırlıkların, yükümlülüklerin altında boğuluyorlar.doğuştanmış, sonradanmış, genetikmiş, sorunlu çocuklukmuş... kime ne tercihlerinin nedeninden... onlar size soruyor mu neden böylesin diye? siz de sormayın. kimse sormasın.
Halil televizyonda dimdik dururken konuştu anlattı anlattı... ahmet çakar'ın saçma sapan sorularına bile yanıt verirken hiç geri adım atmadı (hatta sonunda onu ikna etmeyi bile başardı). benim aklımda kalan tek sözüyse şu oldu: "sizin de çocuğunuz eşcinsel olabilir. ben sizin de oğlunuz olabilirdim. bir de böyle düşünün"...
gerçekten olabilir. herkesin çocuğu mutlu, mutsuz, iyimser, kötümser, mavi gözlü, siyah gözlü, sarışın, esmer olabilir. alkole, uyuşturucuya bağımlı olabilir, çok başarılı bir öğrenci de olabilir. ünlü bir şarkıcı da olabilir, intihar edip hayatını bitirebilir de... eşcinsel de olabilir olmayabilir de... hayatı kimse tasarlayamaz, olduğu gibi kabullenmeli kişi gerekiyorsa, değiştiremeyeceği gerçekleri kabullenmeyi bilmeli, kabul edip büyümeyi. başka türlü düşünebilmeyi öğrenebilmeli.. Büyütmeli, çoğaltmalı, öldürmemeli, yok etmemeli, ezmemeli...
birilerini dışlamadan önce bir de bunu düşünün... "oğlum, kardeşim, canımın içi eşcinsel olsaydı ne yapardım" diye bir sorun. önyargıları yıkın, dünya herkese yetecek kadar büyük, binlerce rengi içine alacak kadar geniş, farklı insanları barındıracak kadar engin... emin olun büyük, büyük değilse büyütmeyi öğrenin...
sizi seviyorum (bu mesaj gittiği yeri çok iyi biliyor...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder