Bugün kahvaltı etmeye dışarı çıktıktan sonra Brooklyn'deki bir arkadaşımı görmek için Manhattan'dan metroya bindim (buraya 3 paragraf sonra yeniden dönüyorum).
Brooklyn ile Manhattan nereler mi... Şöyle anlatayım. Bizim Asya ile Avrupa gibiler. Birinde yaşanılıyor diğerindeyse çalışılıyor. Biri sessiz, sakin ve huzurlu; diğeri hırslı, hızlı ve ışıklarla süslü... Asya New York için Brooklyn, Manhattan ise Avrupa yakası demek. Burada da insanlar "Brooklynli ve Manhattanlı" diyerek ikiye ayrılıyor. Her ikisini de İstanbul'daki gibi köprüler birleştiriyor. Ama burada bir değil onlarca köprü var; nehrin altından, üstünden giden.
Bana sorarsanız Brooklyn çok daha güzel bir yer. İstanbul'da Anadolu yakasını sevdiğim gibi. Alışveriş çılgınlığının olmadığı, huzurlu bir yer. Gökdelenler yerine iki üç katlı evlerin olduğu yeşillikler içindeki bir bölge.
Birbirinden kadınla erkek kadar farklı olan bu iki yer arasındaki tek ortak noktaysa binlerce etnik kimliği içlerinde barındırmaları bence... metroda yaşadıklarım da bunun göstergesi...
Biletimi otomatik makinelerden aldıktan sonra F hattındaki treni beklemeye başladım. Eski, tangır tungur ilerleyen metro hızla istasyona girdi ve kapı tam önümde durdu. Amma şanslıymışım dedim içimden. Bindim ve Çinli -her çekik gözlü Çinli olmayabilir ama çok benziyordu- bir adamın yanına sokuluverdim. Elinde Mandarin dilinde bir gazete vardı. İçimden bizde Türkçeyi zor çıkarıyorlar; burada çincesi bile var derken gözüm karşımda oturan adama takıldı. Onda da İspanyolca bir gazete vardı... Derin derin sayfalarına dalmıştı.
Pusette iki bebeğe bakmaya çalışıyordu ayaktaki bir baba. Eşi olduğunu sandığım kadın ise benim sağımdaydı. Bir ara saatiniz kaç diye soracak oldu; öyle sohbete başladık. Fransız turistler olduklarını öğrendim. Brooklyn'deki İtalyan dostlarına gidiyorlardı ziyarete.
Az sonra bir istasyonda inmeye hazırlanan bir adam ayağa kalktı. Oldukça iri yarıydı ama elinde bunların tam tezatı pembe küçük bir çanta vardı. O anda çaprazımda kapının yanında dişleri olmayan -sürekli sırıtık duruyordu çünkü- bir adam, ayağa kalkana el kol hareketleri yapmaya başladı. Ne demeye çalışıyor derken eliyle iri kıyıma ceketinin cebini gösteriyordu; fermuarını kapatsın diye. Cüzdanı duruyordu o cebinde gördüğüm kadarıyla. O zaman bu kentte suç oranının yüksek olduğuna dair haberlerin doğru olabileceğini anladım.
Durduk, iri kıyım indi içeriye Hintli olduklarını düşündüğüm Asyalı 3 kadın girdi. Çok iyi ingilizce konuşuyorlardı ve Fransız babanın baktığı iki bebekle ilgilenmeye başladılar. Ellerinde etiketli valizleri vardı; belli ki yeni gelmişlerdi... İki durak geçtikten ve bebeği mıncıkladıktan sonra indiler onlar da... Bense hala gidiyordum çünkü neredeyse en son duraklardan birinde inecektim.
Kapılar kapanmadan önce bir kadın elini uzattı. minicik bir şortu elinde de su şişesi vardı. Belli ki koşuyordu. İçimden "bu şortla istanbulda koşuya çıksa arkasına takılanlardan kurtulmak için hayatının deparını atardı" diye düşündüm. Metroda bile sürekli ileri geri zıplıyordu soğumamak için. O anda yanından bir haham geçti. 70'lerinde vardı. Her iki yanından uzun gri iki lüle saç sarkıyordu. Bizim vagonu beğenmemiş olacak ki herkese göz ucuyla baktıktan sonra diğer vagonlara doğru ilerledi.
Ama bana, metronun en ilginç görüntüsü neydi diye sorarsanız sandalyede oturan bir gençti. Gerçekten üzeri deri kaplı bir sandalyeye ters oturmuş gidiyordu. Belli ki satın almış ve metroyla taşıyordu. Ama çok komik bir görüntüydü. Durağına geldiğinde sandalyesinden kalktı ve koltuğunun altına alarak iniverdi...
7'inci caddeye geldiğimde Brooklyn'deydim. Burası benim durağımdı. Defterimi çantama koydum, çantamı omzuma astım ve gün ışığına çıktım. Ve kendi kendime dedim ki tüm New York'ta günlerce göreceğimi 20 dakikada metroda gördüm. Burası New York'tu ve gerçekten dünyanın başkentiydi...
(ilk resim brooklynde bir pazar.. diğer ikisi ise manhattandan iki tabela. nedense hep severim onları; kaybolanları yönü gösteriyor)
3 yorum:
yahu kısacık şortunla istiklal de yürüdüğümüzü unutma ... :)
yaaa sorma. bi kere yapmıştık onu, eve kendimi nasıl attım hatırlamıyorum... ama yanımda sen olmasaydın asla yürüyemezdim herhalde:))
Yorum Gönder