Daha önce Şarm el Şeyh’e gitmiştim, bir konferans için. Orası gerçekten çok pisti. Hatırlıyorum da 4 yıldızlı bir otelde kalıyordum. Her sabah kahvaltıda domateslerin üzerinden ya da çayın içinden kıl topluyordum. İggghhhh...
ama Kahire bana hiç de dedikleri gibi gelmedi. Yani Kleopatra’ya, piramitlere, firavunlara ev sahipliği yapmış binlerce yıllık tarihi olan bir kenti birkaç kötü kelimeyle damgalamak yanlış bir şey olsa gerek... tamam arapları sevmeyebilir türk insanı, ama koca bir ülkeye de “pis” demek ne kadar doğru bilmiyorum. Bir de sanırım Obama gelecek diye her bir tarafını temizlemişler kentin...
Kahire, “gürültülü ve gece yaşayan bir kent” gibi geldi bana... kornalar hiç ama hiç durmuyor. Geceleri arabaların, Nil üzerinde gezinen teknelerin içinden gelen müziklerin sesi sabaha kadar yankılanıyor.
Ben bu kadar hareketli bir “gece yaşantısı” olan bir kent ömrümde görmedim. Tabii gece yaşantısı bar değil, daha çok sokaklarda kafede falan...
Bizde de gece taksime çıkın herkes dışarladadır, tıklım tıklımdır. Ama tek bir aileye rastlayamazsınız. Gençlerdir eğlenenler...
Kahire ise öyle değil. herkes maaile sokakta. orada yaşayan bir tanıdığımın söylediğine göre, evleri çok çok eski, küçük ve sıcak. Ekonomik durumdan ötürü bir hanede yaşayan nüfus oldukça fazla. Bu nedenle de evde oturmak yerine kendilerini sokaklara vuruyorlar. Gerçekten genelde Nil Nehri üzerindeki kafeteryalar 24 saat açık. Aileler çoluk çocuk, nehir üzerindeki köprülerde, ya da kenarındaki setlerde yayılmış öyle eğleniyorlar.
Orada cumaları tatil olduğu için bizim cumartesileri gecemizin karşılığı perşembe oluyor.
Çiftler gündüzleri özellikle daha kalburüstü yerlerde elele, sarmaş dolaş oturuyor. Ben çok daha muhafazakar, daha kadınların geri planda olduğu bir kent bekliyordum. Evet genel anlamda hemen hemen hepsi türbanlı. Ama gayet rahatlar. Yani öyle eve kapanmaları gibi bir durum yok. Herkes sokaklarda, sevgilisiyle elele geziniyor. Tabii gece değil, gündüz...
Mısırlı bütün erkekler sanki hiç kadın görmemiş gibi böyleeeee bakıyorlar sürekli yanlarından geçtikçe. Ama birkaç gün sonra fark ettim ki onlar her kadına bakıyor, açık olsun olmasın. Yine de giyimde birkaç kriter var. Kesin kural şudur: Et gözükmeyecek. Ama istediğin kadar dar giyinebilirsin. Kızlar genellikle uzun kollu tişörtler ve uzun etek veya pantalon giyiyor. Ama o tişörtler ve pantalonlar o kadar dar ki yani kapalı demeye bin şahit gerek. Bir akşam da yemeğe gittik. İçeriye üzerlerinde küçük şallarla giriyordu kadınlar. Sonra bir açıyorlar, straplezler, askılı muhteşem dekolteli, full makyajlı kadınlar.
Bir de Arap ülkelerinde rahat olacaksın... öyle “kahve, su gecikti, niye bize kimse bakmıyor”a takılmayacaksın. Amcamlar bir rahat bir rahat.. yemekler geç gelir, kalkmak istersin hesap almazlar. Verirsin üstünü getirmezler. Uzanıp bakarsın nerede adam diye, öyle oturmuş mesela sigara tüttürüyor, yanındakiyle şakalaşıyor ya da unutmuş çoktan seni öyle ortalıkta geziniyor. Sinirleri hoplatmanın hiç anlamı yok...
Bence gidin Kahire’ye... Kadınsanız, mutlaka yanınıza kalçayı örten uzun ama ince, tiril tirilinden gömlekler alın. Başınıza bir bandanayı atın çantanıza. Sıcaktan kavrulmamak için.
Piramitler zaten allahın emri. Kentteyse bizim Kapalıçarşı benzeri bir Han Halili var. Neredeyse her şey aynı ama üstü bizim çarşı gibi kapalı değil açık. Sizin türkçe konuştuğunuzu anlayanların arkanızdan “yavaş yavaş hasan şaş” diye seslenmelerine aldanıp da sakın arkanızı dönüp gülümsemeyin. Bu hayatınızın hatası olur. Yapışıyorlar bir şeyler satmak için.
Han içinde ünlü Mısırlı yazar Necip Mahfuz’un kahvesine, Fişavi adlı bir diğer ünlü çay ocağına uğramadan dönmeyin.
Sevdim ben Kahire’yi... Nil’in esintilerini, çocukların kahkahalarını, her bir tarafa yayılan tembel arapları... der ki bilge, gidin görün... piramitlere dokunun, sokaklarda kaybolun. Ama sıcağın geçmesini bekleyin..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder