Bir gün izni olunca insan bin parçaya bölünmek zorunda kalıyor. kapı kapı dolaştım dün ama ofiste çalıştığımdan daha çok yoruldum. valla. en azından bir ara uzandığımda bunu hissettim!
önce bir arkadaşımın iki aylık bebeğini sevmeye gittim sabah sabah. çok tatlıydı. ama yorucu iş anladım ki çocuk sahibi olmak. altını değiştir, emzir, uyut, altını değiştir, emzir, uyut, altını değiştir, emzir, uyut, altı... diye günler geçiyor. sonra o hep hayatında olacak hissi de ilginç bir şey. yani "hiçbir şeye fazla bağlanmama, sahip çıkmama, amaaaannn çok sıkılırsam çeker giderim" felsefesinin çöktüğü tek nokta çocuk galiba. belki de yüzyılın getirdiği gelir geçer heveslerin ardından hayatın "mmm demek her şeyin gelip geçici olduğunu sanıyorsun öyle mi, al bakalım sana bir bebek de gör kalıcı olmanın ne anlama geldiğini" demesi gibi...
öyle olduğun yere saplanıp kalıyorsun. yani en azından bir süre...
ama yine de çok şirindi. öyle yuvarlandık halıda...
öğleden sonra da ikeaya gittim. odama kıpkırmızı ama kıpkırmızı bir dolap aldım. matkapla duvara monte edilen cinsten. böyle ateş kırmızısından. böylece biriktirdiğim kağıtlar artık ortada paralanmayacak...
ne güzel eşyalar var değil mi orada? insanın ev alası ve içini oradan komple taşıyarak döşemesi geliyor. içine de İsveçce kitaplar mı koyacağız peki?
benim tek hayalim gerçekten şöyle boğaz gören bir evde oturmak. perdesi olmayacak ama! işten gelince hiç ışık yakmadan karşı yakanın ışıklarını görebileceksin doya doya. açacaksın bir kırmızı, uzatacaksın bacaklarını balkon demirlerine, fonda bir bruce springsteen...
Bugüne kadar gördüğüm en güzel kent bence İstanbul. Burada doğup büyüdüğüm için değil gerçekten öyle bence... en azından en güzel manzaraya sahip kenti... Eee burada yaşıyorsam, böyle bir evim olsun değil mi? değil mi ama?:))
önce bir arkadaşımın iki aylık bebeğini sevmeye gittim sabah sabah. çok tatlıydı. ama yorucu iş anladım ki çocuk sahibi olmak. altını değiştir, emzir, uyut, altını değiştir, emzir, uyut, altını değiştir, emzir, uyut, altı... diye günler geçiyor. sonra o hep hayatında olacak hissi de ilginç bir şey. yani "hiçbir şeye fazla bağlanmama, sahip çıkmama, amaaaannn çok sıkılırsam çeker giderim" felsefesinin çöktüğü tek nokta çocuk galiba. belki de yüzyılın getirdiği gelir geçer heveslerin ardından hayatın "mmm demek her şeyin gelip geçici olduğunu sanıyorsun öyle mi, al bakalım sana bir bebek de gör kalıcı olmanın ne anlama geldiğini" demesi gibi...
öyle olduğun yere saplanıp kalıyorsun. yani en azından bir süre...
ama yine de çok şirindi. öyle yuvarlandık halıda...
öğleden sonra da ikeaya gittim. odama kıpkırmızı ama kıpkırmızı bir dolap aldım. matkapla duvara monte edilen cinsten. böyle ateş kırmızısından. böylece biriktirdiğim kağıtlar artık ortada paralanmayacak...
ne güzel eşyalar var değil mi orada? insanın ev alası ve içini oradan komple taşıyarak döşemesi geliyor. içine de İsveçce kitaplar mı koyacağız peki?
benim tek hayalim gerçekten şöyle boğaz gören bir evde oturmak. perdesi olmayacak ama! işten gelince hiç ışık yakmadan karşı yakanın ışıklarını görebileceksin doya doya. açacaksın bir kırmızı, uzatacaksın bacaklarını balkon demirlerine, fonda bir bruce springsteen...
Bugüne kadar gördüğüm en güzel kent bence İstanbul. Burada doğup büyüdüğüm için değil gerçekten öyle bence... en azından en güzel manzaraya sahip kenti... Eee burada yaşıyorsam, böyle bir evim olsun değil mi? değil mi ama?:))
7 yorum:
bebekle ilgili düşüncelerine tamamen katılıyorum canım,ayrıca sen 10 yıl önce de aynı şeyleri düşünüyordun ve biz bunları aynen böyle konuşuyorduk.Şimdi durum ne?Ben bir bebek sahibi oldum ve konuştuğumuz herşeyi harfiyen yaşıyorum:)Hep denir ya tarifsiz bir duygu bu diye çok doğru.Ama artık hayat ona endeksli ve biz artık ona göre hayatımızı şekillendiriyoruz.BAğımlılık tamamen,vazgeçme şansın da 0 .Ama Duru dün bana ilk defa gözümün içine bak baka "anne" dedi ya ne uykusuzluk ,ne eve hapsolma hiçbişeyi hatırlamıyorum artık:))İşte böyle bişey...
Ama senin duru da duru be canım... o muhteşem varlık anne demese bile ben ona hayranım... ne "çirkin" bir bebek öyle::)) neyse nazar değmesin...
bebek ilginç bir durum... 10 yıl önce de öyle diyordum değil mi, çok değişmedim aslında. ama benim bir bebeğim olursa valla alırım bir kanguru takarım önüme gezerim dünyayı... ama bence güzel bir bağlılık, düşünsene dünyaya bir varlık kazandırıyorsun... daha keyifli ne olabilir ki hayatta?
Ben İstanbul'dan tam da senin tarif ettiğin gibi bir ev alacağım. Kahveye beklerim....Sade içiyordunuz değil mi... : )))
Hayır orta!!;::)))
Benim bebeğimi de görmeye beklerim hanım. Gerçi sen gelene kadar pek bebeklik hali kalmayacak herhalde. Ama adaşı görüp de benim kızımı ihmal etmek yakışık almadı. Neyse ben yine de oyumu verdim içn rahat olsun :))
Selam fıstık atölyem.:) gördüm valla... artık karşı tarafa takılmıyorum cicim. gel çengelköye geleyim sana da::)) gelcem artık kapıları dizdim yan yana teker teker giriyorum...
oy için de saol... ellerinden öperler!
Nihat amcaaaaaaa.....diye bağırasım var ev için eheheheee:)
Çocuk meselesine ise hiç değinmeyeceğim...;)
Yorum Gönder