21.12.10

Burnunu kestirmek isteyenler okusun

Kosova'nın güzelliği ve bize benzerliğinin ardından yolum birkaç günlüğüne de Kıbrıs'a düştü. Orada da Tesev adlı vakfın bir toplantısı vardı. Lefkoşa ile ilgili resimleri telefonumun bluetooth'u çalışmadığı için aktaramıyorum. 2010'da deliler gibi gezip bir sürü ülke görmenin, yeni kentler tanımanın dibine vurdum galiba.
Ama sanırım Tanrı'nın eli bu kadar çok gezip tozup oturamamamın acısını çıkarmaya kararlı ki beni son 4 gündür yatağa kilitledi. Cumartesinden beri bilfiil yatıyorum. Yok hastalanmadım, burnumdan ameliyat oldum. Ama sanırım canımın bir parçasını da ameliyat masasında bıraktım. Bu ne acı, ne ağrı. Burnumun direği sızlar derler ya... Öyle sızlıyor işte.
Merak ediyorsanız söyleyeyim, öyle estetik falan değil bu ameliyat. Burnumda çok büyük bir sorun vardı ve o yapıldı. İçinde kocaman iki tane silikon tampon vardı. İlk gün hastanede kaldığımda sadece biraz ağrım ve az da morluğum vardı. Ancak ikinci ve üçüncü gecem bir felaket geçti. Çünkü sağ burnumun içindeki tampon kan pıhtılarından dolayı tamamen kapandı. Ve bu durumda içeri hava, otrivine ve muhteşem okyanus suyum gitmediği için gözüm kırmızı-mor arası bir renk aldı. İlaçlar içeri girmek yerine ya yukarı gözüme kaçtı ya da ağzımın içine ve tatları çok kötüydü. Ve sağ gözüm de hava gitmediği için tamamen şişip kapandı. 5 saatte bir aldığım minoset de ağrıyı dindirmeyi başaramayınca sabahın köründe doktoruma telefon açtım. Allahım o ne göz yaa... Hayır fotoğraf falan koymam çünkü çok çirkinim!

Neyse hemen hastaneye gittik ablamla ve doktor büyük bir incelikle tamponları çekip çıkardı ve içeriye hava girdi! tampon denilen şeyin üzeri de balık sırtı gibi dik dikti. ayyy... ama galiba o içimden kayıp çıkarken bir parçam da onunla çıktı. bu ne acı... bir de morluklar için krem verdi: arnica.

neyse eve geldim ve uyudum. günlerdir düşünüyorum da bu ünlüler manyak galiba, yılda birkaç kez estetik yaptırıp bu acılara nasıl katlanabiliyorlar. yani "güzellik uğruna" denilen şeyi ben sağlık için yaptım ama yemin ederim gerekmese katlanılacak acı değil bu. durup dururken sırf canı istiyor diye insan bir parçasını kestirir mi? doktor 35'ini geçirme dedi ee kaldı 3...

yanaklarım, dudaklarım öyle şişti ki yemin ederim bir bilge daha çıkar benden. sonra ağzım birkaç gün tat almadı. annemin sürekli "bak sana çok güzel lezzetli çorba yaptım" cümlesi benim için hiçbir anlam ifade etmedi.
aaa banyoyu anlatmadım, nasıl atlamışım. çok büyük bir seramoniydi. ben duş aldıktan sonra yüzüme havlu koyup başımı arkaya attım ve annem büyük bir titizlikle şampuanladı. sanırım 1 saat sürdü 10 dakikalık banyo. tam bir işkence.

cuma dikişlerim alınacak. 10 günden önce morluklar ve şiş inmezmiş... burnumun üzerindeki plastik destek de 10 gün daha kalacak. zaten birileri çarpar diye öyle korkuyorum ki hiç evden çıkasım yok. öyle yemek yiyip yatıp uyuyorum. bir de internetten film izleyip duruyorum...
böyle işte... ameliyat olmak isteyenlere ileriki günlerdeki halimi yazıp daha da ilham veririm. bilge der ki yoksa bir sağlık sorununuz vazgeçin ameliyattan falan. yok mutlaka gerekiyorsa o zaman sabırlı olun ve kendinize iyi bakın. Hee bir de benim doktorum Florence Nightingale Hastanesi'nden Mehmet Tınaz Bey. Süper bir doktor. çok nazik, ilgili... herkese tavsiye ederim...

Son söz... yılbaşına kadar iyileşeceğim ancak hoplayıp zıplamadan gireceğim. O zaman 2011 Bilge için demek ki sakin ve oturaklı bir yıl olacak:)... hadi hayırlısı...

12.12.10

Etin kilosuna dikkat!!!


Kuru etin kilosu burada 12 euro Türkiye'de 40 euro. Et de burada kıpkırmızı. Valla dondurucu olsaydı kesin alırdım. Ama kurusunu aldım; sucuk ile pastırma da geliyor. Herkesi bekliyorum kahvaltıya:))

Kosova'dan yerel lezzetlerle geliyorum

11.12.10

Küçük Bursa Prizren





Hava buzzz gibi. Geceleri eksinin altına düşüyor, gündüz de en yüksek 5 sanırım.
Ama Kosovalılar sıcaklar... Türklerin en yoğun yaşadığı kent olan Prizrendeyiz. Burası küçük Bursa resmen. dağın eteklerine kurulan evler, dar sokaklar. asla bir avrupa kenti değil. büyük oymalı bloklar falan yok.
kentin tam ortasından bir nehir geçiyor. ne de güzel gösteriyor burayı. gürül gürül akıyor. neredeyse herkes türkçe konuşuyor. ama bizimle. kendi aralarında genelde arnavutça konuşuyorlar.
uyuyakaldığım için geç kaldım ve koşmam lazım. sizi de bir iki fotoğrafla başbaşa bırakıyorum. Akşama görüşürüz.

9.12.10

Kosova'da fırtınalı bir gece


Uzun zamandır yazmıyorum diye başlayan yazılarımın sayısı ne çok arttı. Ne bileyim, yaz yaz yaz bazen yoruluyorum. Bir de evde artık kitaplaştırmak üzere gezilerimi yazmaya başlayınca, buraya yazmak tekrar gibi oluyor benim için.

Ama Bilge yine yollarda diye başladım karalamaya... En son Güney Kore demiştim. sonra arnavutluk'u, kars'ı, mardin'i arşınladım. ilki çok kısa sürdü ama mardine ve insanına bayıldım. bir de kars'ın kaz etine...

Hepsinin güzel resimleri var ve artık yazacağım. Bilge yine yollarda dedim ya geldim bu kez Balkanlara, Kosova'ya... Bir grup milletvekili ve belediye başkanıyla birlikte buradayız. Öyle yoruldum ki daha yolculukta ne Kosova'nın resmini çekebildim ne de insanıyla konuşabildim.
Her şey uçağa bindiğimizde başladı. Oturduk ve bekledik. bekledik bekledik. 12.50'de kalkması gereken uçak 2'yi çeyrek gece kalktı. sevgili pilotumuz, sadece 1'de 10 dakika gecikeceğiz diye öylesine bir açıklama yapma gereği duydu. aradan 1 buçuk saat geçtikten sonra da "kabin ekibi iniş için yerlerinize" dedi. süper bilgilendirme. insan bi rötar der, kalkın yürüyün biz daha burdayız der. yok hava trafiği yüzünden öylece oturduk. gazetelerin hepsini satır satır okudum, notlar aldım. sonra yan koltukta oturanların gazeteleriyle değiş tokuş ettik. skylife'ı hatmettik de yine de zaman geçmedi.

neyse kosova'a yaklaşık 1,30 saat sürüyor yolculuk. indikten sonra da Kosova Büyükelçisi bizi öğle/akşam yemeğine aldı. ardından da 2 saat süren bir otobüs seyahatiyle prizren'e geldik. bu süre içinde elde valizler, koştur allah koştur.

Yolda ilerlerken savaştan zarar görmüş yıkık bir sürü bina gördüm. Evler minik, kocaman ağaçlıkların ovaların arasına sıkışmış. öyle bizdeki gibi dev gökdelenler, alışveriş merkezleri falan yok. Zaten yeni yeni gelişiyor kosova. bağımsızlığını iki yıl önce ilan etmesine karşın Kıbrıs, Rusya, Sırbistan dahil dünyanın yarısı tarafından halen tanınmıyor. AB ise çoktan tanıdı ve üyelerine tanıyın çağrısı yaptı. Halen sokaklarda NATO'nun barış gücü askerleri geziniyor. Ben ilk kez balkanlara geldim ve gerçekten sokaklardaki havayı merak ediyorum. Zaten herkes az çok Türkçe biliyor.

neyse gelelim otele. lobide show tv açıktı. duvarda da kenan imirzalıoğlunun otel personeliyle çektirdiği resim asılı! Sadece hem de!

yukarı çıkıp da bir duş alır uyurum diyordum ki haberlere bakma gafletinde bulundum. dalıp gitmişim. bir anda elektrikler gitti. otelde! sonra kapım sürekli rüzgar sesinden çarpıyordu. balkon pimapenimin arası zaten parmak kadar açık. Bu arada burda sıcaklık 3 derece falan. neyse kapının arasına havlu sıkıştırdım. ses kesildi.

Yarın yoğun bir gün olacak. Yagmur, fırtına sesleri arasında korkmadan uyumaya çalışacağım. Hem ben otel odalarını çok severim. kendine ait bir odan olur işte. Daha 4 günüm var ve evimi özleyemem henüz. yarın fotolu ve daha malzemeli bir bilge gelecek.
şimdilik iyi geceler..

6.12.10

Sana büyük bir sır söyleyeceğim

Sana Büyük Bir Şey Söyleyeceğim

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanınsıra gidenden
Pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından
Söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı-yavaş zamandan
Korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır, sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya
katlanmam
sevgilim...

Aragon