25.12.09

Mevlana'dan bir dem


Yolculuklar, yola çıkamamalar, cebimde biriktirdiklerim, geride yitirdiklerim... Yaz yaz bitmiyor değil mi? Bilgisayarımı açtım ve Selen'imin bana gönderdiği "Mevlana'dan" başlıklı yazıyı gördüm... Ona bir yanıt attım, sonra maili başkalarına da gönderdim. Yetmedi, bir de buraya yazıyorum... Ne kadar güzel yazmış yaratılan. Okusun o zaman kullar.... Buyurun!

--------------

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek 
Gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını, 
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
MEVLANA

4 yorum:

Mine Yaman dedi ki...

oy oy oy oy...
Bayıldım.
Teşekkür ederiz..

Bilge dedi ki...

di mi mineciğim.. ben de bayıldım gerçekten...

Adsız dedi ki...

Bilgecim ,

Hakikaten tam bi dem olmuş Mevlana'dan...
Affına sığınarak paylaştım bu yazıyı yakımlarımda olan mümkün mertebe pek çok kişiyle;)

Canı gönülden öperim.

Asker
(Çok benimsedim ben bu durumu sanırım , hiç bitmeyecek mi ne :)

Bilge dedi ki...

merhaba canım ciğerim askerim! istediğin kişiyle paylaşabilirsin. eee gel artık. bak kar bastı istanbulu! geç de sıcak şarap içip derin derin sohbetlere dalalım. sen karnavallarda kendini kaybetmeden önce:)