29.9.09

Benim koltuğum mu değerli astronotunki mi?


bazen buradan uzak kalıyorum. insan ciğerini açmak/açmamak/açmakta çekimser kalmak/sonuna kadar paylaşmak arasında gidip geliyor...
insan bazen zincirlerini kırmalı değil mi? mesela tatile gitmek... sahilde ayaklarını uzatmak, arkadan çocukların kumda oynama sesleri gelse. baktım da şöyle bi yazdıklarıma, umutlarıma, hep bir gitmek var. oysa ki ben hayatımın bu evresinde "gitmeyi"/hayatı değiştirmeyi/köklerini bırakmayı/en azından bir dönemliğine bırakmayı; bırakmış, bırakmaktan vazgeçmiş biriyim...
bazen bir yere köklerim bassın istiyorum, sonra masamda sola dönüp dünya haritasına bakıyorum.. yüzlerce ülke. bilmiyorum. gidebilirim de kalabilirim / nedenlerine bağlı!!!

düşünsenize şu işimize ne çok vakit harcıyoruz. hiç sevmediğimiz, bizim seçmediğimiz insanlarla dipdipe çalışıyoruz. iş umrumda değil diyenlere inanmayın, hepsinin umurundadır. bu krizde / ki bu krizi de sonuna kadar kullandıklarını düşünüyorum/ kim kalmak ister ki işsiz... onu gülümse, buna sırıt, sonra herkesin arkasından konuşanların, el ense öpüştüklerini görmek. sonra sana gülenlerin arkandan konuştuklarını duymak...
böyle bir ortam işte işyeri. sonra ay başında maaşını al bir günde bitsin/en fazla 15ine kadar dayansın... eeee??? so what??? mesela uzaylılar yukarıdan bakıp bize gülüyorlar mıdır? düşünsenize uzaydan bakarken ne kadar küçüğünüz... hele türkler. kalabalıklar ama küçükler... yani en azından rus/hint/amerikan olsaydık uzaya çıkıp büyük olduğumuzu gösterebilirdik. o da yok...olduğumuz topraklarda sayıyoruz... sonra işyerinde biri gelip senin önüne geçmeye çalışıyor... aloooo, alem uzaya çıktı sen benim koltuğumu istiyosun... sıkıysa git de mars'ta su bulan hintli astronotun koltuğunu al bakalım. ancak dikip dikebileceğin göz benim koltuğuma uzanabilir.. ama tabii dikebilirler fiziki olarak / çünkü koltuğum koccaaa gazetenin /müdürler hariç/ en güzel masası. en köşedeyim.. tam sote, ekranımı kimse görmüyor... ee bu koltuğa oturmak için ben 8 yılımı verdim, sen de ver sen de al di mi... (sıkıcı/soğuk/anlamsız salı gününden vurdum işte... bakalım gün ne getirecek?)
Foto: bizim binadan muhteşem gün batımı... ceple çektiğim için çok iyi değil ama yine de sevdim ben renkleri...sonbaharın tek güzel yanı bu mudur? günbatımı...)

5 yorum:

Mine Yaman dedi ki...

Aman bee, her yerde aynı işte. Herkesin gözü diğerinin yerinde.. Bak ne dicem, benim de gözüm var senin koltuğunda :P Ama mesleki açıdan yani, hala aklım gazetecilikte ondan, yoksa yerini versen bile başarını yakalayamayacak olan zavallıcıkları hiiç kafana takma sen! Boşver... Dön arkanı, manzaranın tadını çıkar, olmadı haritadan seç bir yer, birlikte gidelim.. :)

Bilge dedi ki...

tamam seçtim... tahiti!:) bul bi proje, finansör vb. diğer "önemsiz" konuları gidelim valla...:))

sen de değiştiriver mesleğini de gel bizim sektöre... ekmek elden su gölden gideriz işte...

Çınar dedi ki...

Ben de hep, durduğum yerde daha önce nelerin olduğu, kimlerin durduğu, tutuğum bir otobüs askısını daha önce kimlerin tutup ne düşündüğünü merak ederim :)) gel gelelim, artık ortak bir bilinç gerçeğini herkes kabul etmeli ki bilgecim, kimse kimseyi acıtmasın, baksın işine :)) öperim seni çok

Bilge dedi ki...

çiğdemim... bir şey diyeyim mi... ben de en çok kaldığım otel odalarında daha önce konaklayanları merak ederim. bence otel odası çok özel bir yer. yani senin evin değil, ama orada kaldığın süre içinde her şeyin... farklı bir ülkedeki sığınağın, tatilde serin duş alıp en güzel giysilerini giyip terk ettiğin oda... kimbilir içinde ne anılar gizli...
gel gelelim der ki bilge de kimse kimseyi gerçekten acıtmasın... bakalım "işimize"... sen ben ve dostlar:)

heamoglobin dedi ki...

OTEL ODALARI



Bir merhamettir yanan, daracık odaların,

İsli lâmbalarında, isli lâmbalarında.



Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,

Küflü aylarında, küflü aynalarında.



Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,

Kırık masalarında, kırık masalarında.



Bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır,

İzbe sofralarında, izbe sofralarında.



Atıyor sızıların çıplak duvarda nâbzı,

Çivi yaralarında, çivi yaralarında.



Kulak verin ki, zaman, tahtayı kemiriyor,

Tavan aralarında, tavan aralarında.



Ağlayın, âşinasız, sessiz, can verenlere,

Otel odalarında, otel odalarında!...

necip fazıl'ın bi şiiri bu. otel odaları deyince aklıma geldi. iyidir..