8.2.10

Ermenistan, Ağrı Dağı ve daha nicesi. Geç kalmış bir yazıdır bu!


Ermenistan'dan geleli neredeyse bir ay olacak. Hatta bir ayı da geçti galiba. Araya bir sürü toplantı, haber, tatil, keyif, dostluk, eğlence falan girince kalıverdi işte... ama yazmak istiyorum yine de. hani gitmek isteyen olur, ermenistan'ı bilmek  isteyen olur... yazalım biraz değil mi?

ermenistan sadece sarı gelin, soykırım, kavga, öfke, nefret olamaz. yani olmamalı değil mi? geçmişte kocca bir ömrü birlikte geçirmiş iki ülkenin halkları birbirinden neden böyle nefret eder oldu... niye? 

Ermenistan, dünyaya kapalı bir ülke. en önemli ama en önemli kapısı olan türkiye'den geçemiyorlar. ya kuzeyden ya da güneyden dolaşıp da avrupaya çıkabiliyorlar. türkiye sınır kapısını, ermenistanın azerbaycan toprakları içindeki yukarı karabag'ı işgal etmesi üzerien 1993'te kapattı. bir daha da açmadı. evet kaçak ticaret var, türk malları her yerde. ama olmamış. yani hala Ermenistan yoksul. 

Artık 21'inci yüzyılda neden sınırlar kapalı kalır anlaşılmıyor gerçekten? Avrupa'nın son kapalı kapısı işte... 
Ermenistan'ın en büyük gelir kaynağı kim mi peki? Diaspora... Yani ermenistan toprakları dışında yaşayan zengin ermeniler. her yıl abd başta olmak üzere birçok ülkede yardımlar toplanıyor ve ermenistan'a gönderiliyor.

Ermenistan her yönüyle dışarı kapalı bir ülke. Orada bulunduğum sırada sürekli yağan yağmur, kapalı hava, soğuk bir kış... bana belki de güzel görünebilecek ermenistan'ı daha da sıkıcı hale getirdi.

Ermenistan'da kendimi ilginç hissetmedim dersem yalan olur. yani türk olmanın verdiği ezik hal. onları bu topraklardan sürmenin verdiği o boğazında gerçekten düğümlenen bir yumak. bunu hayatımda ilk kez hissettim. daha önce kahireye, ürdüne gittim mesela. eski osmanlı topraklarına. ama onlar bir şekilde sıyırmış. yani kendi ayakları üzerinde durmayı başarmışlar. ama ermeniler öyle değil. yapayalnızlar. ve belki de bu nedenle birbirlerine inanılmaz bağlılar (burada bir parantez açmak istiyorum. haiti'ye giden bir dostum bana o halkın inanılmaz mağrur ve gururlu olduğunu, çünkü yıllardır sömürgelere karşın kendi ayakları üzerinde durmayı başarmaya çalıştıklarını söylemişti. bir anda aklıma geliverdi işte)...

Neyse, orada bunu hissettim işte. ne bileyim bu sözle anlatılmaz ki. Bizi oraya Kültür Üniversitesi'nin Küresel Araştırma Merkezi davet etti. Ben ve dış haberler/diplomasi yazan birkaç diğer gazeteciyle birlikte. neredeyse her gece konyaklarla süren sohbetlerin sonu mutlaka bir şekilde o "malum" konuya geliyordu: soykırıma...

Biz çözemezdik; yani o kadar derindi ki her şey. ama kimi zaman da ne kadar basittir çözümü değil mi? Soykırıma inanmak veya inanmamak değil aslında mesele. 1 milyon ölmüş, 500 bin ya da 10 bin. Önemli olan tek bir şey var bence. Geçmişle yüzleşebilmek.

Ermenistan'da 5 gün kaldım. Evet belki bu bir ülkeyi tanımaya yetmez, onlarla yaşamalı, onlarla gezmeli içmeli sonra onların gözlüğünden bakmaya çalışmalısınız. Neyi gördüm biliyor musunuz Erivan'da. Herkes ama herkesin mutlaka türkiye'yle bir şekilde bir bağlantısı var. bu kan bağı anlamında. ya amcası, ya dedesi, ya annanesi bir yerlerden göç etmiş. Erivan'da "maraş" ve "malatya" diye semtler var biliyor muydunuz? oralardan göç edenler kurmuşlar. adını da maraş ile malatya koymuşlar.

Oradayken bir soykırım müzesine de gittim. hani şu kıyametler koparan müze. büyük bir hayalkırıklığına uğradım. çünkü ben gerçekten büyük, şaşaalı, içinde benim fikrimi kökünden değiştirecek kanıtların olacağı bir yer hayal etmiştim. oysa ki öyle olmadı. birkaç avrupalının yazdığı kitap, resimler var o kadar... evet öldürmüşüz, acımasızca hem de... ama bu müze mi bizi tarihimizle yüzleştirip yaptıklarımızı görmemizi sağlayacak. bilmiyorum! (ben fransa'da bir toplama kampına gitmiştim. hatta onunla ilgili yazdım da bu blogda. orada gerçekten sistemli katliama tanık olmuştum. insanlığımdan utanmıştım. ağlamıştım ölenler için.)  

neyse, yine de acı geçmiş acıdır. geçmişle, ortak bir hayat paylaştığımız insanlar kendi topraklarına dönebilmelidir. bu topraklar herkesin işte. bize mihmandarlık yapan dostumuz şöyle dedi bol konyaklı, duygulu bir gecenin sonunda: şu lobiden çıkın ve bana sokaktan birini çevirin. konuştuğunuz kişiler arasında göçte bir yakınını kaybetmemiş bir kişi bulursanız ben bu mesleği bırakırım, hepinizden de özür dilerim. ama yok! yok! yok! niye bunu görmüyorsunuz?

görüyorum dostum ve yazıyorum işte herkese... diyorum ki, bir kere yemeklerimiz aynı. içli köfte, kebap, haşlama hepsi var. onlar da sovyet döneminden kalma lahanadan bir de "borş" çorbası var ki tadına doyum olmaz!

müziğimiz de aynı desem abartmış olmam. onlarınki tabii ki biraz daha kafkas müziklerine benziyor. (mutlaka sayad nova, komitas bulun ve dinleyin. komitas'ın hikayesi o kadar güzel ve acıklı ki.. sonra onu da yazarım)

Ermenice Ermenistan "Hayastan" olarak söyleniyor. Hay; ermeni demek. astan da vatan. başkent erivan ise ermenice'de "yerevan". van onlarda kent anlamına geliyor. insan bizim van'ın da isminin ermeniceden gelmiş olabileceğini düşünmeden edemiyor (en azından ben edemedim).

erivan'ın en güzel ve en ünlü çarşısının adı "vernisaj". mutlaka gidin. birbirinden güzel yağlı boya tablolar, takılar, matruşkalar, broşlar... saatlerce gezebilirsiniz. ama orada sadece güzellikler yok tabii ki. minicik bir ampulu, bir banyo fıskıyesini, eski bir lambayı satmaya çalışan o kadar çok insan var ki. kendinizi bir hurdacının içinde bulursanız şaşırmayın.

Sonra Eçmiyadzin Kilisesi ve oradaki Haçkar denilen taşın üzerine süsleme sanatı eserlerini de görün. bize mihmandarlık yapan dostumuz, bunların en güzellerinin Ani harabelerinde olduğunu, türklerin bunların ne olduğunu anlamadan öylesine taş olarak kullandıklarını ve parçaladıklarını söyledi. ne acı değil mi? oysa ki isadan öncesine dayanan birer sanat eseri hepsi adeta.

Ama Ermenistan'ı gerçekten ermenistan yapan ne biliyor musunuz? Ararat! Yani diğer bizim için Ağrı Dağı. ama onlar için anlamını biz anlayamayız. bizim için sadece bir dağ ağrı. yazın dağcıların tırmandığı, öylesine bir yükselti işte.. ama ermeniler için can demek, vatan demek, hayat demek. Ararat deyince akan sular duruyor ermeniler için. 

Ben de bir arkadaşın arabasıyla oranın en büyük tepesine çıkıp Ağrı Dağı'nı seyredaldım. İçimden dedim ki "Ağrı Dağı'nı ilk kez gördüm. o da ermenistan tarafındanmış." Öyle güzel öyle heybetli ki gerçekten. bizde nasıl boğaz gören evler çok pahalıysa ermenistan'da da Ağrı'yı görmek için balkonunuzdan kesenin ağzını açmanız gerekiyor. 

Ermenistan ne yazmakla biter ne de anlatmakla. gitmek istiyorsanız haftada iki kez uçaklar kalkıyor. sanırım atlas jet'le ortak. vizeyi kapıda alabiliyorsunuz. para birimi dram. en güzel otel, best western. hem bakanlıklara hem de ana alışveriş caddesine yakın. en iyi konyak Ararat markanın Nairi olanı. Muhteşem gerçekten! daha anlatacak çok şey var... ama artık geç oldu. benim uyumam gerek. keşke düşmanlıkların, ölümlerin, kapalı kapıların, faşistlerin, acımasız katillerin olmadığı bir dünyaya uyanabilsem. bir umut, belki uyanırım... 

(not: yukarıda gördüğünüz tüm fotoğrafları ben çektim. hem de büyük bir zevkle. dahası da var, ama dedim ya ... geç oldu.. rüya görmek lazım:))

Hiç yorum yok: