14.4.10

Geri geldim küllerimden doğdum yeniden:))


Biliyorum bayağı uzun bir süredir yazmıyorum. Aslında Bağdat’tan o kadar çok yazdım ki bir süre içimden bilgisayarı bile açmak gelmedi. Sonra yurt dışından bir arkadaşım blog’umun hacklendiğini söyledi. Blog’a girildiğinde otomatik olarak başka bir siteye yönlendiriyormuş. Onu düzeltmek için o kadar çok girdim, blog yöneticileriyle emailleştim, düzelip düzelmediğiyle o kadar kafa yordum ki bir süre girmek bile gelmedi içimden. Ama sonra baktım tıklar hep var; azalsa da hiç son bulmuyor. Sonra mail atanlar var; sonra yorum yapanlar... eee neredeyse bir ay oldu; karalamak lazım geldi. Bir de bir sürü yazı birikti; bir sürü yolculuk geçti; bir sürü anı doldu.... eee bilge duramaz yazar yazar yazar...
Şu anda neredeyim biliyor musunuz? Paris’te Charles De Gaulle havaalanında Barcelona’ya gidecek olan uçağımı bekliyorum. Solumda iki Arap bir memleketten gelen iki Fransız var. Arada fransızca ve arapça konuşmalarından belli sanırım. Etraf yine dünyanın her tarafında olduğu gibi çekik gözlülerle dolu. Sanırım dünyanın turizm ihtiyacını japonlar ve çinliler dolduruyor. Hani onlar evde bir otursa her yer parasızlıktan kırılır bence. İtalyanlar Paris’ten aldıkları hediyeleri birbirlerine gösteriyorlar. Bağıra bağıra tabii ki... Eşcinsel bir çift de var. Birbirlerini bayağı seviyor gözüküyorlar.

Benim biraz ateşim var. Yüzüm yanıyor. Hasta mı olacağım acaba? Hayır... Barcelona’da hasta hasta gezmek istemiyorum. Niye mi gidiyorum İspanya’nın en güzel kentine? Aslında şuradan başlayayım. Erkek kardeşim Fransa’nın Lyon kentinde fransızca öğrenmekle meşgul. Annem, ben ve ablam onu ziyarete gittik. Böyle taksicilerler, kasadaki kadınlarla Fransızca konuşmasına hayran hayran baktık. Oradan da iki günlüğüne Paris’e gittik. Annem Eyfel Kulesi’ni görmeden Fransa’dan dönmem deyip durdu. Ama Eyfel’e gittiğimizde asansörü bulamadığımız için neredeyse 600 merdiveni yürüyerek çıktığında, sanırım biraz da olsa pişman oldu. Ama yine de onu tebrik ediyorum; iyi bir performans sergiledi. En tepeden Paris’e kuşbakışı baktığında gerçekten çok keyifliydi. İşte o ikisini ben otelde bıraktım, havaalanı otobüsüne bindim ve şu anda buradayım. Barcelona’da da Avrupa Birliği üzerine bir toplantı var. Ermenistan’a beni davet eden Tesev düzenliyor. Bayağı üst düzey bir katılım olacak sanırım. Üç günlüğüne de oradayım... Bir sonraki seyahatim ne zaman mı olacak? Onu bilmiyorum henüz ama bilge kalmaz-kalamaz-kalmayacak sanırım asla evinde bir ayın 30 günü... Olsun bilge yine de mutlu dünyayı görmekten, farklı insanlar tanımaktan, farklı diller konuşmaktan, farklı kentleri koklamaktan, farklı yemekleri tatmaktan, farklı hikayeleri hiç tanımadıklarına anlatmaktan... Uçağım kalkmak üzere. Şimdilik hoşçakalın... Uzak kaldığım için de özür dilerim. Bir daha olmayacak söz☺ (bu arada uçağı kaçırıyordum az kalsın yazıya dalarak. En son binen bendim!!!)

(Not: resim olarak da iki yıl önce barcelonada çektiğim bir fotoğrafı koydum. dünyanın gerçekten en güzel kentlerinden biridir kendisi!!!)

2 yorum:

Sadi Tekelioglu- en blog... dedi ki...

Bu sahildeki cafe-resoranlarin birinde oglumla balik yemistim :)
Yil 2008, aylardan Temmuz - Avrupa'nin en guzel sehri Barcelona....
Sevgiler

Bilge dedi ki...

Ne güzel. Barcelona gerçekten muhteşem bir kent. hele de yaz ayında inanılmaz değil mi? inşallah yazın oralara yolum düşer:)