6.9.10

Seul'den sevgilerle!!!




Yaklaşık bir ay önce beni arayıp Güney Kore'ye gider misin diye sorduklarında tereddüt etmeden evet dedim. Hayatımda ilk defa uçakla doğunun da doğusuna gidecektim - hiç hayır der miydim? Hem de Güney Kore hükümeti davet ediyordu. Kasım ayında düzenlenecek olan Gelişmekte olan ülkelerin birliği G-20 zirvesi öncesinde ülkelerin gazetecilerine özel bir toplantıydı. Toplantının "yoğun" içeriği dışında beni ilgilendiren 11 saatlik uçuşu business'de gidecektim. Allahım New York'a giderken çektiğim çilelerin ve uykusuz saatlerin saatlerin acısını çıkartacaktım.
Son anda yetiştim uçağa ve kuruldum 4A koltuğuma. Zaten gecenin bir yarısı olduğundan hemen düğmelerle oynayarak koltuğu yatırdım. Sabaha kadar da hiç kalkmadan uyudum. çok yorgundum ve zor bir gün geçirmiştim ki gözümü açacak halim yoktu. Kalktığımda kahvaltı veriyorlardı.
Neyse Güney Kore'nin başkenti Seul'e indiğimde buranın saatine göre öğleden sonra 3'tü. Türkiye buranın 6 saat gerisinde. Beni kapıda karşılayan zirvede görevli kız, alandan çıkardığı gibi karşıma bir kamera getirdi. Güney Kore'ye gelmem hakkındaki fikirlerimi soracaklardı. Allahım zaten bir gözüm hala kapalı, ayakta duramıyorum ama bu asyalıların naziklikleriyle ilgili şöhretleri var ya ben de nazik olayım dedim. Başladım güzel Türkiye-Güney Kore ilişkileri, savaş falan anlatmaya. Neyse ki 3 soruyla beni bir arabaya bindirip otelime gönderdiler.

Otelimin adı Shilla. Buranın en lüks oteli. Odamdan Seul'un tüm manzarasını görebiliyorum. Burası daha çok ağaçlık tepelerin arasına kurulan bir kent havasında. Hava demişken aslında 30 derece ama sürekli yağmur yağıyor ve neredeyse geldiğimden beri tek bir güneş ışığı görmedim. hep puslu ve karanlık.
Tabii saat farkından bugünkü toplantılar için 7de uyandım. oysa ki güzelim İstanbul'da henüz saat gece yarısı 1'di. Bir de ablam beni gece msn'de kitleyince iyice saatim şaştı.
Toplantılar aslında çok iyiydi. Asya'nın yükselişi, Çin-Japonya ve G. Kore üçlüsünün bölgedeki etkinliği konuşuldu. Bölge gazetelerinin genel yayın yönetmenleri, yabancı ajansların bölge şefleri fikirlerini anlattı. Hintliler, Endonezyalıların dışında Arjantin, Meksika ve İtalya'dan da gazeteciler var (tabii ki dünyanın her yerinde olduğu gibi yine en çok italyan gazeteci daniella ile anlaştık. birlikte çalışmayan telefonlarımızı 3G ve bilmem ne ayarlarıyla oynayarak çalıştırmayı başardık!!!)
Toplantılar sırasında ise bayağı yoruldum. Dinle dinle nereye kadar. Bir ara resmen gözlerim kapanıyordu, ancak yine de çok iyiydiler. Dünyanın diğer yarısında bir daha asla buluşamayabileceğim insanlarla tanışmak gerçekten çok keyif verici bir olay. Asya bize çok yakın ama bir o kadar da uzak. Koskocaman bir ekonomi, birbirinden bambaşka kültürler ve diller var. Gezecek ne çok ülke, öğrenecek ne çok şey var.
Yavaş yavaş yatma vakti geldi sanırım. Gözlerim kapanıyor. Yukarıya yediğim yemeklerden resim koydum. Burada her şey genelde soğuk, sulu ve kaygan. Tamam o sopalarla yemeyi becerebiliyorum ama kaygan yosun gibi şeylerde çok başarılı olduğum söylenemez. Bir de balkabağının her şeyini yapıyorlar: çorbasını, kızartmasını ve haşlamasını. ayrıca her şeyin içinde yüzen bir karides mutlaka var...
Neyse Bilge şimdilik kaçar... Yarın yine gelecek ben. Ama diyeyim ki Asyalıları sevdim; güleryüzlü ve çok nazikler. Bir de bana hiç uymayan bir özellikleri var, çok sessiz konuşuyorlar:))

Hiç yorum yok: