Bademli Köyü'nün dingin sahili...
-------------------
Ardından da biraz daha güneydeki Bademli Köyü’ne gittim. Tam köy değil aslında çünkü nüfusu 2 bini buluyormuş kış aylarında. Minik bir balıkçı kasabası. Balıkçı teknelerinin bulunduğu kıyıya kadar indim. Burası aynı zamanda Kalem Adası’ndaki ünlü bir otele kalkan teknelerin de bulunduğu koy. Öyle sessizdi öyle sakindi ki… sadece teknelerin “taka taka taka” motor sesleri geliyordu. O kadar.
Akşam çökmüştü. Acıktığımda köyün içindeki minik “lokanta”ya girdim. Dört masanın olduğu, her bir masanın da muşamba rengarenk örtülerle kaplandığı bir lokanta. Ne vardı menüde, “tavuk, pilav, kuru fasülye, çorba.” Çorbada karar kıldım. “İyi ki diğerlerinden istemediniz, çünkü birazdan 15 kişilik işçi grubum gelecek yemeğe” demez mi? günde iki öğün işçilere tabldot çıkarıyormuş kendisi. 9,5 liradan. Hesapladığımda ayda eline 3 bin liranın geçtiğini gördüm. Evi de muhtemelen iki adım yerdedir. Özgür çalışmasını gördüğümde kendimi düşündüm. 3 bin lira. Bir balıkçı kasabasındaki lokantanın kazandığı en az 3 bin lira. Ve dedim ki, “Bilge emekli ol; hatta olmadan git bu İstanbul’dan…”
Bu moral bozukluğuyla hızla hesabı ödedim ve kalktım. Beni ancak yollar paklardı. Tam gaz Ayvalık’a döndüm.
Tariş’ten de zeytinyağlarımı aldıktan sonra önce Bursa, ardından da Topçular üzerinden evim evim canım evime geri döndüm. Eğer “dönesim var mıydı” diye sorarsanız “hiç yoktu” yanıtını seve seve verebilirim.
Sorarsanız ki bu tatilden nasıl döndün diye; “tatilin kötüsü yoktur, insana kendini bulduranı vardır” diye yanıtlarım… herkese en kısa zamanda tatiller dilerim..:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder