Güzel ev
Ayvalık sahilde görüldüğü üzere kediler, yerel halk ve ben...
Cunda'daki tarihi Rum kilisesinden bir görüntü
Kaz Dağları'ndaki otelimden görüntü...
Geyikli'nin camisindeki kuş yuvaları
Çalışan insanlar niye sabahtan akşama kadar para kazanmak için didinirler? Emekli olup rahata ermek için diyebilirsiniz, güzel yerlerde yemek yemek, moda giysiler almak da olabilir… Tamam ben hepsini de isteyebilirim, ama bana göre çalışmanın en mükemmel yanı tatile çıkabilmek. Yeni yerler görme tutkumun asla tükenmediği için yukarıda her kim varsa ona teşekkür ederim. İşte içimdeki bu tutkuyu besleyebilmek için planlar yapmaya başladım geçtiğimiz ay. Açtım haritayı önüme; nereye gidilir ki aralık ayında. Türkiye dışında bir yerler olsun istedim. Avrupa buz gibi, zaten Barcelona’ya gidip de yüzmeden dönülür mü hiç? Afrika uzak, pahalı ve yağmurlu. Tayland sel götürüyor. Güney Amerika (bakınız Afrika). Bulamadım bulamadım bir yer. E dedim o zaman Bilge. “Madem yurt dışında senin için umut yok, atla arabana çık bakalım yola. Yol seni nereye götürürse” dedi içimden bir ses. İşte o sesle ilk durağım Tekirdağ köftecisiydi.
Hayatımda hiç görmediğim, oysa ki sonradan öğreneceğim üzere yakın çevremde benim dışımda herkesin gördüğü Kaz Dağları ile Ayvalık hedefini önüme koydum. “Aaa Ayvalık’a mı gidiyorsun, Cunda’ya git. Şurada kal, şurada ye, şuradan yağ al”… Eee madem o kadar güzeldi niye hiçbiriniz bana önceden git demediniz ki?
Neyse zararın neresinden dönülürse kârdır. Çanakkale, Eyvah Eyvah filminin çekildiği minik Geyikli kasabası (Evet aynı zamanda Bozcaada vapurlarının da kalktığı liman), Odun İskelesi derken git git git…
Kaz Dağları tabii ki adından da anlaşılabildiği gibi bir dağ sırası. Orada kalınacak en güzel yer ise Yeşilyurt Köyü denen yer. Şimdilik orayı keşfeden İstanbulluların sayısı bir elin parmaklarını geçmedi, ama her an geçebilir dikkat edin. Minik “butik otel”lerin işgaline uğramak üzere. Aynı zamanda ben izlemedim ama Karadağlar dizisi de orada çekilmiş. Neyse, taşlı yollarından tırmanarak otel arama mücadelemde açık birkaç yer bulabildim. Buranın en kötü yanı ölü sezon olmasına karşın otel fiyatları uçmuş gitmiş. Dedim madem paramı veriyorum büyük denizde boğulayım. Tam tepedeki en muhteşem “Öngen” adlı otele yerleştim. E otelde başka kimse kalmadığı için de suit oda şahsıma tahsis edildi. Şöyle bir replik aktarayım: “Bilge hanım odanıza kaçta çıkacaksınız?”. “10 gibi neden?”… “Şöminenizi hazırlayacaktık da…” Allahım o ne güzel bir manzara, ne dinlendirici bir atmosfer. Uyu uyu uyu. Kitap oku oku oku. Ruhum dinlendi yemin ederim.
Ama artık gitmek zamanıydı, yoksa cebimde beş kuruş kalmayacaktı. Zeytin ağaçlarının arasından kıvrılıp Assos, Mıhli Şelalesi’ne ilerlerken kendimi Ayvalık’ta buldum. Minicik eski bir Rum kasabası. İki katlı evler, daracık sokaklar. Sanki Tarlabaşı’nın aynısı, ama binalar yarıdan kısalmışJ bir de tabii daha bir güvenli gibi…
Aslında evleri güzel korumuşlar. Yani hepsini yıkıp büyük binalar da dikebilirlerdi. Bunları şehrin dışına göndermişler. Sokaklarda ise eski binalar restore edilen, balkonlarında çiçekler. Ama ateş pahası. Bir de İstanbul’a pahalı derler. Bir Rum binasını 100 bin euro’ya sattıklarını okudum. Hareketli bir emlak piyasası.
Cunda’nın sahilinde bir ben bir kediler bir de yerli halk vardı. Yerli ve yabancı turistten eser yoktu. Tüm otoparklara bedava bırakabilmek arabayı ne kadar büyük keyif bilemezsiniz. Sahilde şöyle bir olay yaşadım. Rakı-balık ikilisinin hakkını verecek bir yer arıyordum. Dışarıdan bakıp seçmek zorundaydım. Sokaktan içeri müşterileri zorla çağırmayan tek mekanı bulmak istedim. Baktım en güzel ve sakin dekor Bay Nihat denilen yere aitti. İçeri adım attığımda bayıldım. Ayrıca kendilerinin bilumum “İlk 10” anketlerinde en iyi, en zengin ve en muhteşem meze gibi dallarda yer aldığını gördüm. Sübye, fener kavurması, balık pastırması, günlük (donmuş değil asla) ahtapot, kaşarlı beyaz midye, ısırgan otu kızartması gibi inanılmaz lezzetli mezeler yedim. Tanrım onlar neydi öyle. Şiddetle tavsiye ederim.
Ayvalık’ta kaldığım sürede farklı yerler de görmek istedim. E arabam ve vaktim vardı. Canım arkadaşım İzmirli Muammer dedi ki: Dikili’ye Bademli’ye git Bilge. Oralar güzelmiş. E dedim peki o zaman. Direksiyonu güneye kırdım ve vardım Dikili’ye. İzmir’e girmiştim bile. Oradan da Midilli’ye gemiler varmış. Onu öğrenmiş oldum.
2 yorum:
Bilgecim , buralara 2. gidişinde yanında olmalıyım :)Fotoğraflar harika görünüyor canım...
Selenciğim, o kadar güzeldi ki... birlikte gezsek tadını ayrı bir çıkartırdık herhalde. e zeynep de olacak tabii:))
Yorum Gönder