31.1.12

Çekilmez İstanbul'da biraz romantik takılsak çok mu?

Eve gelirken böyle değildi hava. Daha sakindi. Yemeğimi yedim. ardından önce Sevag'ın o mağrur, alçakgönüllü, acılı ama dimdik ailesini izledim CNN Türk'te. Ani ve Garabet Balıkçı'yı. Sonra kapattım. Mutfağı topladım. Bir ara dışarıdan gelen seslere kulağımı kabarttım. Aman tanrım. O gelen sesler de Taktak Yokuşu'ndan kayanlar ve onların fotoğraflarını çekenlere aitti.
Dayanamadım, çıkardım önce videoya çekmeyi denedim. Sonra oturdum camın önüne, kaloriferin üzerine bir yastık, onun üzerine de ayaklarımı uzattım. Slovak bir arkadaşımın getirdiği içinde bir üzümün getirdiği ve artık içmezsem gerçekten fosillenecek olan viskiden bir parça doldurdum. Başladım yazmaya, çektiklerimi yüklemeye... Gariban blekberim ancak yukarıdaki kadar çekebildi. Yalnız flash'ta kar taneleri, gökyüzünde kayan yıldızlar gibi çıkmış. Çok eğlenceli. İki de fotoğraf ekliyorum. Güzel Çukurcuma'dan..
Karın yağışını izlemek insanda niye böyle keyifli bir hava bırakıyor bilmem ki. Mesela insanın sevgilisini arayıp duygusal nuktelerde bulunması, dostlarıyla içindekileri paylaşası geliyor...
Gerçi doğu illeride yaşayanlar biz İstanbullularla acayip dalga geçiyorlardır eminim. Onlar karla 5 ay yaşıyor, biz 5 günde kendimizi dünyanın en romantik insanı ilan ediyoruz.
Geçin dalganızı valla, hak ediyoruz. Hem de dibine kadar... Ne yapalım İstanbul, sizin oralardan farklı olarak sıkıcı, yorucu, insanı her gün 1 ay yaşlandıran, mutsuz eden bir kent. Ve gerçekten biz zavallılar kendimizi mutlu edecek minicik bir şey bulunca sımsıkı sarılıyoruz. Yoksa yemin ederim çekilmez bu İstanbul, haksız mıyım?

Hiç yorum yok: