22.1.12

Hrant için... Adalet için... (ikisini de öldürdüler ama..)



Merhabalar..

ne zor geçti bu hafta. niye mi? kimi zaman insanın etrafında, ülkesinde olanlar gönülden yaralar. yani illa ailesi, sevgilisi üzmez ki insanı. bazen hiç tanıma şansı bulamadıklarının başına gelenler de acı verebilir...
5 yıl önce bir ocak günü içim üşüye üşüye, ama asla yorulmadan şişli'den kumkapıya kadar yürümüştüm. 100 bin kişiyle birlikte. bir gazetecinin, ermeni bir gazatecinin, bu ülkeyi senden benden belki de herkesten çok daha fazla seven bir ermeni gazetecinin alçakça ensesinden vurularak öldürülmesini lanetlemek için...
bu hafta da yine bir ocak günü, yine içimiz titreye titreye bu kez taksim'den şişli'ye yürüdük... ben onun gibi bir gazeteci değilim... belki kendine gazeteci diyenlerin birçoğu onun kadar cesur olamadı, olamayacak da... yazdıklarını, söylediklerini anlamayacak kadar sığ ve cahiller tarafından yok edildi gitti... yattığı yer cennet olsun, gittiği o yerde umarım huzur içinde yatıyordur..
bir yerlerde adalet hala varsa - ki herkes bundan şüpheli- belki gerçek katillerini bulurlar... öldürmek sadece tetiği çekmek değildir ki. biz biliyoruz onların kim olduğunu. eğer siz de öğrenmek istiyorsanız halen cezaevinde olan o gerçek gazetecilerden olan Nedim Şener'in Kırmızı Cuma kitabını okuyun... Üzgünüm, kızgınım, kırgınım.. bu hafta konuştuğum bir arkadaşımın söylediği söz aslında bütün hislerimin tercümanı oldu: biz hep kaybetmek zorunda mıyız yaa???

2 yorum:

Erkan Şen dedi ki...

Ölen kişi kahpece öldürülmüşse ölüm kötüdür. Ama artık şu "Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur." anlayışından vazgeçsek diyorum.

Kimsenin vatanseverliğini sorgulamak bana kalmadı. Ancak kimse benim vatan severliğimle ülke içinde ve dışında başkalarının ekmeğine yağ sürecek bir ton açıklama yapmış, ağzından çıkanı kulağı duymamış kişilerin vatan severliğiyle kıyaslamazsa mutlu olacağım.

Bilge dedi ki...

Sevgili Erkan... kızmazsan Erkan diyorum çünkü bloğuma yazan herkesle bir bağ kurduğumu düşünüyorum. okuman, yorum yapman bile beni mutlu eder...
"kel ölür sırma saçlı olur" anlayışını keşke kırabilsek. ama olmuyor. öldükten sonra cd'leri yok satan şarkıcılar, filmleri rekor izleyici toplayan oyuncular, resimleri bol paralara alıcı bulan ressamlar hep var ve var olacaklar.
ne yazık ki bazen insanlar söylemek istediklerini ancak öldükten sonra "söylerler." çünkü ancak öldükten sonra onları gerçekten "dinleriz." aynı hrant gibi. yaşadığında söylediklerini kimse dinlemezdi, öldükten sonra ise "niye öldürüldü" diye daha detaylı okuduk. okuduk ki aslında onu öldürenler herşeyi baştan sona yanlış anlayıp da tetiğe basmış. keşke doğru okusalardı değil mi? o zaman ne kimse vatanseverliği kıyaslar, ne de başkalarının ekmeğine yağ sürülürdü. ne yazık ki bu şansı hep beraber kaçırdık. artık birbirimiz daha iyi dinleyelim diyorum. ne dersin?