27.7.09

Ben sana mecburum bilemezsin... Adını mıh gibi aklımda tutuyorum...

Lisedeydim... kimbilir aklımda gönlümde kim vardı. ortaokul yıllarımdan beri şiir yazardım. her genç kız gibi di mi... zaten bıraksan türklerin yarısı şairdir diğer yarısı da futbol yorumcusu...

benim ikincisi olamama yazım bir erkek olarak dünyaya gelmediğimden zaten başta yazıldı. o zaman ben de elime aldım kalemi... tüm ortaokul, lise, üniversite yıllarımda günlük tuttum... gerçekten hiç ara vermeden yazdım. her gün her gün... dile kolay 11 yıl... sonra arada şiirler yazdım. yazıp anneme okuyordum. o da "aaa ne güzel olmuş" diyordu. ben de seviniyordum...

sonra türklerin bir diğer özelliğini hatırladım: türklerin hepsi şiir yazar ama hiçbiri okumazdı... ama ben farklı olacaktım. var ya içimde isyan alevi yanar yanar durmaz...
dedim kimle başlasam... tabii ki isyan aleviyle bir çağı değiştiren nazımla... "yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir"i öğrendim... memleket sevdasını, anadolunun kokularını dinledim...
sonra devrimci aşkları bırakıp başka aşkları da bilmek istedim... atilla ilhan'ı elime aldım. bir fransız kasabasının muhteşem tutkusunu, bir kadının bileklerinin güzelliğini ondan dinledim... bir de aşağıdaki şiiri öğrendim...
lisedeydim, başımda kavak yelleri vardı... içimden bir ses oku dedi ben de okudum... gün geldi, yeri geldi, işte sormayın bir şekilde denk geldi; şimdi de size okuyorum. siz de bir gün birilerinin gözlerinin içine bakarak bu şiiri okuyun olur mu? benim için...

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Ölmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Hiç yorum yok: